18 Mayıs 2013 Cumartesi

Aşktan ölüp ölüp bittiğini mi sanıyorsun?

Aşktan ölüp ölüp bittiğini mi sanıyorsun?" "Bu kadar aptal olamazsın CEO Hanım" "ah hadi ama onların mutluluk gözyaşı olduğunu söyleme bana" Hayır!! Yeter artık yeter. Kaç gün oldu resmen taciz ediliyorum. Sanki aklımdaki sorular yetmezmiş gibi her gün mesaj atıyor. İçimdeki o gözlüklü canavar nereye kaçtı Allah aşkına, başka zaman her yerden çıkar beni sinir eder, kendimi dizginlememi engellemeye çalışırdı. Şimdi neredesin lanet olası, nerede. Çizgiyi aşmaya gidip olanların hesabını sormaya, o lanet kadının saçını başını yolup telefonumu da müsait bir tarafına gömmeye ihtiyacım var. Cadalozluğum nerede benim? Aman Allah'ım Hae Ri resmen beni uysallaştırdı. Birini sevmek senden bir şeyler mi götürür her zaman. Kahretsin! Çantamın içine hırsla attığım telefonumun arkasından aynı hırsla sertçe fermuarı çektim. Bir daha ne görmek istiyorum seni ne de duymak. Kahrolası teknolojinin kötü yanları işte. Oturduğum bankta etrafımdan geçen insanlara bakıp çimenlikte piknik yapan çiftlere imreniyordum. Evet nişanlandık parmağımda bir demir parçası ama kalbimde kocaman bir ağırlığı olan uzayda yer kaplayan bir madde. Bunu parmağıma taktığından beridir kaç kere görüştük? resmen köprüyü geçene kadardı her şey. Jess'e mesajı gösterdiğim gün sinirden gözleri irileşmiş, tutmasam Hae Ri'nin başında şişe patlatacak kıvama gelmişti. Her şey o kadar karışıktı ki aslında Jess'in yapmak istediği şey tam olarak benim yapmak istediğim şeydi, ancak bir şeyler beni sıkıca tutmuş bırakmazken elimi bile kıpırdatamıyordum. Her şeyden bir anlığına uzaklaşmak için geldiğim bu yerde bile rahat bırakılmıyordum. Bilinçaltım sürekli mesajları hatırlatarak beni nakavt ederken kötü düşünceleri başımdan savmak için kafamı sallamak en iyi çözüm gibi geliyordu bir an için. Umarım beni deli sanmazlar. Ya da sansınlar ya çok umrumda. Başımı gökyüzüne kaldırıp bir kaç saniye baktığım maviliklere gözlerimi kapatıp zihnimi boşalttım. Rüzgar kulağımda hafif kristal sesleri çıkarırken telefonumun mesaj sesiyle istemeyerek yüzümü indirdim. Bakışlarımı çantama yöneltip telefonu yavaşça çıkardım ve son zamanlarda aldığım tek kullanımlık numaralara ait mesajlara bir yenisi daha eklendi. "Hae Ri'yle buluşmamızı görmek için JeeLa Cafe'ye gel. Chandamdong'da. Bekliyorum!" aşağılık sürtük. Beni ne hallerde görmek istiyorsun ki, ne yaptım ben sana pislik. Sinirle sıktığım telefonumu rahat bırakıp Jess'i numarasını tuşladım. "Jess?" "efendim Ri Na?" uykulu olduğu herhalinden belli olan sesinin verdiği rahatlıkla gülümsedim. Onu böyle duymak sanki herşey normalmiş gibi hissettiriyor. "Bir mesaj daha aldım!" "ne? ne dedi sürtük?" sesi bir anda canlanmıştı. İşte benim arkadaşım. Benim yüzümden bir kaç gündür Song'a da uzak davranıyordu. "Hae Ri yle buluşacakmış beni çağırıyor--" "seni mi? ahlaksız kaltak" susturmazsam hislerime tercüman olacağı ve galeyana geleceğim için sözünü kestim. "bak gitmekle gitmemek arasındayım ancak onları görürsem belki doğru karar verebilirim. Benimle gelir misin diyecektim" Lütfen evet de lütfen. "tabi ki Ri Na, sormasan da bensiz göndermezdim seni. nerede buluşuyoruz?" Seni seviyorum Jess. Evin yakınlarındaki alışveriş merkezinin önünde onu gördüğümde gülümseyerek arabayı sola çektim. Güneş gözlüklerinin çıkartıp aceleyle arabama atladı. Çantasını arka koltuğa fırlattığı gibi bana sarıldı. İhtiyacım olan şey tam da bu Jess. İyi ki buradasın. geri çekildiğinde son derece ciddi bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. "ee gitmiyor muyuz?" yapmacık bir gülümsemeyle başımı salladım. dudaklarım ince bir çizgi halini alırken yola odaklanmaya çalıştım ancak aklım onları hangi şekillerde göreceğim konusunda benimle oyun oyunuyordu. Kafamdaki senaryolar benim katilim olmadan dikkatimi toparladım. Mor süslü harflerle JeeLa yazan cafenin otoparkına parkettim. Soru dolu bakışlarım gazeteci olan arkadaşıma döndüğünde onun kafasında bin türlü gumiho dolandığının farkına vardım. "Ben bir bakıp geliyorum!" dedi ve cevap beklemeden arabadan indi. Kafamı direksiyona dayayıp derin nefesler almaya başladım.Az sonra göreceklerimle şimdiden başım ağrılar girmeye başlamıştı. Otoparka girip çıkan arabaların sesle kulağımda yankı bulurken kapının açılma sesiyle başımı kaldırıp yanıma oturan kişiye baktım. "Jess?" yüzündeki durgunluk pek de iyi şeyler söylüyor gibi görünmüyordu. Elindeki fotoğraf makinesini yeni farkederek kaşlarımı çattım. "geldi mi? Orada mı?" birşey söylemeden elindeki makineyi bana uzattı. Ellerim titreyerek makineyi alıp çektiği fotoğraflara bir bir baktım. Bu kadın nişan töreninde gördüğüm kadındı. Ama ondan önce bir yerde görmediğime emindim. Uzun boylu esmerdi, büyük çekik gözleri estetik olduğunun kanıtı olurken inatçı çenesi hoş görünüyordu. Sürtük, güzeldi! Kendimi kadını incelemeye gömdüğümü farkettiğimde resmin içeriğine bakmayı unutmuş olduğum aklıma geldi. Resmin birinde Hae Ri onun elini kendi avcuna almış dikkatle birşey söylüyordu. Bir sonrakinde ise elini öpüyordu. Bir diğerinde sanırım yeni geldiği zamandı ayakta samimi bir şekilde sarılyıorlardı. Aceleyle ileri tuşuna bastığımda ise kadın şehvetle Hae Ri yi kendine hapsetmiş dudağından öpüyordu. Hayalkırıklığım hat safhalarda gezinirken son gördüğümle elimdeki makine ayaklarımın dibine düştü. Titreyen ellerimle alelacele kapının koluna uzandım arabadan sendeleyerek inerek önümde uzanan yolu takip ettim, merdivenleri çıkarken sağ tarafımda parlayan Hae Ri'nin siyah lüks arabası gözüme ilişti. Gözlerim çoktan gözyaşlarımla boğuşurken arkamdan gelen Jess'e tutunarak önümü görmeye çalıştım. Midemdeki kusma dürtüsüyle savaşırken sonunda cafeden içeri girdik. Bizi karşılayan garsona tuvaleti sormamın ardından aceleyle gösterdiği yere koştum. Midem olanları kaldıramamıştı, sabah pek de birşey yememiş olmam istifram için pek de iyi değildi. Halsizce doğrulup aynadan yaşlı gözlerime baktım. Sanki bir an da çökmüştüm. "iyi misin ? Doktora gidelim." "hayır, onu görmek istiyorum." Jess itiraz etmeden baş sallama eşliğinde kolumdan tutarak beni tuvaletten çıkardı. Henüz yeni kapıya çıkmıştık ki Jess bir an duraksadı. Neden duraksadığını görmek için başımı omzundan çekip baktığımda karşımızdaki kolkola çiftle donakaldım. Gözlerim yüzüne baktığında Hae Ri'nin şaşkın gözleri beni izliyordu. Harap halim dikkatini çekmiş olmalıydı. Bakışlarım yanındaki sinsi kaltağa dönemeden konuştu. "Rİ Na ne işin var b-" "senin? şirkette olacağını kahvaltı için bile çok meşgul olduğunu söyleyen sen! senin ne işin var burada?" gözlerimi gözlerinden çekip birbirine dolanmış kollarına çevirdim. Acıyla yüzüm buruşurken neler döndüğünü anlamam için aniden gelen bir aydınlanmaya ihtiyacım yoktu. "gitmek istiyorum Jess" dedim mırıltıyla yoksa midem tekrar bana savaş açabilirdi. zoraki iki adım atmıştım ki HaeRi nin hayran olduğum elleri beni yakaladı. Kolumu tuttuğu eline bakarak güldüm. Yüzüğü hala ordaydı. Şerefsiz. "bırak!" dedim öfkeyle elleri az önce yüzümü yıkadığım için ıslanan saçlarımı gözümün önünden çekerken endişeyle yüzümde dolaşıyordu. Gözleri gözlerimde bir cevap arıyordu ama henüz ben bile bilmezken sana bir cevap veremem. "ne oluyor?" ben söze girmeden Jess sinirle Hae Ri'nin ellerini yüzümden çekti. Bİr itmeyle aramıza girerek bana ve akan gözyaşlarıma siper oldu. "bundan sonra onu rahatsız etmezsen sevinirim, senin gibi lanet birini sevdiği için pişmanlıkla boğuşuyor çünkü. Yanındaki kaltakla bir ömür mutluluk dilerim" Hae Ri'nin bakışlarından saklanarak başımı diğer tarafa çevirdim. Jess'in koluma girmesiyle yeniden yürümeye başladık. Onu ve ayrılığıma sebep olan kadını geride bırakarak. * "Kahretsin doktora gitmeliyiz.Bulimia hastası mı oldun nedir yediğin midende beş dakikadan fazla kalmıyor." "yok birşeyim sadece o.. o zamandan sonra biraz zorlanıyorum,sinirsel birşey." başımı yastığa gömerek salonda yayıldığım koltuktan doğru televizyon izliyordum. Henüz kimse ayrılığımızı bilmese de yakındı. Çünkü Hae Ri bir kaç kez evime gelmiş ama ailemin önünde onunla görüşmek istemediğimi söylemiştim. Yaklaşık iki haftadır durum böyleydi ve babamın bakışları beni son derece rahatsız ediyordu. "babana söylemeyecek misin?" Jess'in bazen içimi okuduğunu düşünüyorum. Derin bir nefes alarak zapladım. "sanırım söylemeliyim ama doğru zaman ne bilmiyo-" karnıma saplanan ağrıyla bir an nefesim kesildi. "aahhhhh.. " Jess bastığım çığlıkla yanıma geldiğinde koltukta iki büklümdüm. "ne-ne neoluyor? RiNa.. Ri Na, hey" acıyla yerimde kıvranırken sesimi çıkartamıyordum bile. Ağzımı açtığımdaysa tek söyleyebildiğim ahh 'tı. "a-ambulans, ah numarası kaçtı..ahh kafayı yiyeceğim Rina?" çığlıklarımla kendinden geçen arkadaşıma yardım edemiyor olmak bir yana karnım sanki ikiye ayrılıyordu. Ağlayarak karnımı tutarken son aklımda kalan Jess'İn numarayı hatırlaması ve telefonda verdiği adresti.Sonrası acı ve karanlık. * "RiNa, uyan artık!" Anne! "biraz rahat bırak uyanacak elbet. Hasta yatağında bile rahat vermiyorsun!" Baba! "Anne baba siz biraz dışarı çıkın isterseniz, kız zaten hasta başında kalabalık yapıyoruz. Biz Jess'le kalırız değil mi?" Ablam benim. Yine kurtarıcı rolünü kaptın helal olsun. "evet evet ben kalırım. Yani kalırız. " Jess bebeğim elimi tutan yumuşak elini hissediyorum. Gülümsedim. Ama sanırım bunu fiziksel olarka yapamadım çünkü dudaklarım beynimden emir almayı bırakmış gibi hareket edemiyorlar. Elini hafifçe sıktığımda o da bana karşılık verdi.Uyanık olduğumu anladı sanırım. "Anne Rina'nın temiz eşyaya ihtiyacı var." "Uyandığını görseydim bari.!" ah annem benim ya, bir gözlerimi açabilsem. Üzerimde oturan ağır neyse o yavaş yavaş üstümden kalkarken gözlerimi de ağır tempoyla açtım. Bulanık ortam yavaşça netleşirken Jess'in sesi odada yankılandı. "Uyandı!" "Ri Na kızım, Rina beni duyabiliyormusun?" "e-evet" ani ses yükselmesiyle beynimde bir çan titreşmişti sanki. Beynim zonklarken kolumdaki seruma baktım. "Hastanede miyim?" "evet, bir kaç saat oldu endişe etme." ablam doktor kimliğine bürünmüş ayak ucumda duruyordu. "ne oldu bana?" annem hevesle yanağımı okşayarak konuştu " Bir kaç gündür pek yemek yemediğin için midenin özsuyu mide duvarlarına zarar vermeye başlamış!" merakla ablama döndüğümde ablam gülümseyerek göz kırptı. "anne şimdi gidebilirsin değil mi? Hem Ri Na bu gece burada kalır. Şoförle kıyafetleri yolla, senin gelmene gerek yok!" "Rina iyi hissediyormusun kendini?" annemin endişeli yüzüne bakıp gülümsedim. "gitmelisin anne hem hastaneler seni benden çok hasta eder biliyorum" gülerek alnımı öptü. "tamam kıyafetlerini yollarım. Hae Ri'ye haber verdik o da yolda zaten." evet gülümsemem buraya kadar. "o gelmeseydi. İşleri yoğundur." babam kaşlarını çatarak yüzüme baktı." İşiyle evlensin o halde. Hem sizin aranız bozuk mu?" daha fazla bu oyun sürer mi bilmiyorum ama yardım dilenircesine Jess'e baktığımda benim yerime konuşacağını anlamıştım bile. "Kang amca onlar ayrıldılar" "sen o yüzden mi üzgünsün, burada olmanın sebebi o mu?" babam ellerini beline koymuş küplere binmek üzereydi. "be-ben neden bilmiyorum?" annem telaşla bir bana bir Jess'e bakıyordu. ablam yine Hero'luğu eline alarak araya girdi ve bizi kurtardı. "bende bilmiyorum anne, bizi üzmemek için söylememişlerdir. Kız hasta zaten daha fazla üstüne gitmeyin." "tamam ama bu iş daha bitmedi." babam eli kapı kolunda söylediği sözlerden sonra çıkıp gitti. Annemse gitmek istemiyordu ama hastaneler onu çok boğduğu için mecburdu. Dolu gözlerle arkasına baka baka çıkıp gitti. Onlar gittiğinde derin bir nefes alarak başımı yastığa gömdüm. "bir an hiç gitmeyecekler sandım." "neden benim haberim yok?" abla, demin ki sözlerin senin içinde geçerli ama ben hastayım. "olayla çok karışıktı o yüzden söyleyemedi, hem baksana ne halde." ikisinin bakışları altında ezilerek kaşlarımı çattım. "Karnım neden o kadar çok ağrıdı, öyle saçma bir neden mi olurmuş.Mide özsuyu fazla salgılanmış falan filan.. " Jess gözlerini kaçırarak ablama baktığında bende bakışlarımı ona çevirdim. " buraya getirildiğinde kanaman vardı" dedi ciddi doktor sesiyle. "n-ne kanaması?" endişeyle ikisine baktım. "Jess?" "Hamilesin Ri Na!" "Ne?" sesim fısıltı halinde çıkarken gözlerim kocaman olmuştu bile. "beş haftalık" ablam suçlayıcı bakışlarını yüzüme dikerken gözyaşları yanaklarımdan dökülmeye başlamıştı bile. "doğru düzgün yemek yemediğin için bebeğin durumu tehlikeye girmiş. Neredeyse düşük yapıyordun- ki hala tehlikeyi atlatmış sayılmaz." "inanmıyorum!b-bebek,bebeğim mi olacak." inleyerek karnımı tuttuğumda neredeyse kendi çocuğumun katili olacağımdan başka aklıma gelen birşey yoktu. Bebeğin HaeRi'den oluşu ve ondan ayrılmış olmam kafam dank ettiğindeyse ağlamam kesilmiş, şok halinde ne yapacağımı düşünmeye başlamıştım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder